MİRASTAN MAL KAÇIRMAK AMACIYLA YAPILAN İŞLEM VE ERKEK ÇOCUĞUN ÜSTÜN TUTULMASI HALİ

MURİS MUVAZAASI NEDİR?

Muris muvazaasının tanımı kanunda yapılmamakla birlikte dayanağı 01.04.1974 tarihli ½ sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararıdır. Muris muvazaası en basit tanımı ile, miras bırakanın,  mirasçılarının tamamını veya bir bölümünü miras haklarından mahrum bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapu siciline kayıtlı olan taşınmazını, iradesini başka bir sebebe dayanarak (ölünceye kadar bakma akdi, trampa,satış gibi) tapu memuru huzurunda temlik etmesidir.

MURİS MUVAZAASINA DAYALI DAVAYI KİMLER AÇABİLİR?

Muris muvazaası nispi bir muvazaa türü olup muvazaaya dayalı davayı ancak mirasçılar açabilmektedir.  Miras hakkının bulunup bulunmadığına bakılmaksızın miras hakkı çiğnenen bütün mirasçılar bu davayı açabiliyorken mirasçı olmayanların ise bu davayı açma ehliyeti bulunmamaktadır.

MURİS MUVAZAASININ ŞARTLARI NELERDİR?

Muris muvazaasının en önemli hususu murisin kastıdır. Muris taşınmazı devrederken kastı mirasçılarından veya terekesinden mal kaçırmak olmalıdır. Kastın ne olduğunun tespitinde toplumsal eğilimler,  olayların olağan akışı,  murisin sözleşme yapmasında geçerli bir sebebin bunup bulunmadığı,  murisin taşınmazını satmaya ihtiyacı olup olmadığı,  toplumun gelenek ve görenekleri,  davalının taşınmazı alım gücü bunup bulunmadığı,  davanın tarafları ile muris arasındaki sosyal ilişkiler ve gerçek satış bedeli ile davalının ödediğini söylediği bedel gibi hususlar göz önüne alınır.

Muris muvazaasının ikinci şartı olarak taşınmaz, murisin mülkiyetinden çıkmış olmalıdır. Yine başka bir şart olarak taşınmaz mutlaka tapuya kayıtlı olmalı ve taşınmazın satış işlemi tapu memuru önünde yapılmalıdır.

MURİS MUVAZAASININ ÖRNEKLERİ VE ERKEK ÇOCUĞUNUN ÜSTÜN TUTULMASI HALİ

Muris muvazaasında arkadaki yapılan işlemin birçok sebebi olabileceği gibi bunlardan en belirgini erkek çocuğunun üstün tutulması halidir. Muris çoğu zaman erkek çocuğunu veya çocuklarını kızlarına karşı üstün tutmaktadır. Hatta bazen erkek çocuklar arasında da bazı çocukların üstün tutulduğu görülebilir. Buna sosyal ve ekonomik sebepler neden olabilir. Ülkemizin belirli bölgelerinde ise erkek çocuklarının kız çocuklarına göre üstün tutulduğu bir gerçektir. Özellikle muris ile aynı evi paylaşan erkek çocukları daha üstün tutulmaktadır. Murisin birçok kız çocuğu ve bir erkek çocuğu var ve  taşınmazının büyük kısmını veya tamamını oğluna vermişse, iradesinin terekeden veya kızlarından mal kaçırmak ve böylece erkek çocuğu koruyup kolladığı unutulmamalıdır.

Yine muris muvazaasının en belirgin  örneklerini aşağıdaki gibi sayabiliriz:

  1. Çocuklardan birinin veya birkaçının diğerlerine üstün tutulması
  2. Murisin torununu diğer mirasçılardan üstün tutması
  3. Murisin eşini koruma amacıyla temlik yapması
  4. Murisin ikinci kez evlenmesi durumunda ikinci eşin üstün tutulması
  5. Murisin bakıcısının üstün tutulması hali

MURİS MUVAZAASINA VE ERKEK ÇOCUĞUN ÜSTÜN TUTULMASINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI

T.C YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2011/ 9766
Karar: 2011 / 11526
Karar Tarihi: 17.11.2011

ÖZET: Somut olayda çekişme konusu taşınmaz paylarının satış bedeli ile gerçek bedeli arasında aşırı fark olduğu, murisin bekçilik yapmakta olup, yaşlılık aylığı aldığı, başka taşınmazlarının bulunduğu, satış ihtiyacı olmadığı, kız çocuğuna erkek çocuğun tercih edildiği görülmektedir. Miras bırakanın davalıya yapmış olduğu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.
Dava ve Karar: Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, miras bırakan H.’ın mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla 402 ve 403 parsel sayılı taşınmazlardaki 1/2 şer payını oğlu davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, satışın gerçek olmadığını ileri sürerek muvazaa nedeniyle tapu kayıtlarının miras payı oranında iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların davalıya temlikinin muvazaalı olduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi E. S.’ın raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü:

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakanın çekişme konusu 402 ve 403 parsel sayılı taşınmazların 1/2’şer paylarını 18.10.2001 tarihli akitle oğlu davalıya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.

Davacı, anılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.

Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide muris muvazaası olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olaya gelince; çekişme konusu taşınmaz paylarının satış bedeli ile gerçek bedeli arasında aşırı fark olduğu, murisin bekçilik yapmakta olup, yaşlılık aylığı aldığı, başka taşınmazlarının bulunduğu, satış ihtiyacı olmadığı, kız çocuğuna erkek çocuğun tercih edildiği görülmektedir.

Yukarıda belirlenen olgular ve açıklanan ilkeler gözetildiğinde, miras bırakanın davalıya yapmış olduğu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.

Sonuç: Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu hüküm tesisi isabetsizdir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK.’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.11.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

T.C YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2017/ 2183
Karar: 2020 / 2232
Karar Tarihi: 04.06.2020

YARGITAY KARARI

 

MAHKEME:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : TAZMİNAT

 

Taraflar arasında görülen tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.

Davacı, mirasbırakan babaannesi …’ın maliki olduğu 1208 ada 141 sayılı parseldeki A Blok 9 no’lu bağımsız bölümünü vekil kıldığı davalı oğlu … aracılığıyla diğer davalı torunu …’a ( …’un oğlu ) satış suretiyle devrettiğini, yapılan devrin mirastan mal kaçırma amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olduğunu, davalı …’nun da anılan taşınmazı bilahare üçüncü kişiye satıp devrettiğini ileri sürerek, keşfen belirlenecek taşınmaz bedelinden miras payına isabet edecek meblağın faizi ile birlikte davalılardan tahsilini istemiştir.

Davalı, davacının iyiniyetli olmadığını, dava konusu bağımsız bölümün öncesinin arsa olduğunu, davacının babası ile kardeşi …’un bir müteahhit ile kat karşılığı anlaştığını, müteahhitin karşılığında dava konusu çatı dairesi ile 15 milyon eski Türk Lirası teklif ettiğini, davacının babasının da ‘’ ev senin olsun, ben parayı alayım ‘’ dediğini, davacının babasının parayı aldığını, bu para ile kendisine araba aldığını, evdeki hakkını da kardeşi …’a bıraktığını, kardeşler arasındaki güven nedeniyle o dönem evin anne … adına tescil edildiğini, muris …’nın bu evde yaşadığını, murisin de hak sahibi olan …’a vekalet verdiğini, …’un aslında kendisinin olan çekişmeli taşınmazı oğlu Tutku’ya devrettiğini, davacının babasının murisin sağlığında bu taşınmaz üzerindeki hakkını para olarak aldığını, mal kaçırma amacı bulunmadığını bildirip, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, dava dilekçesinin yetki yönünden reddine ilişkin karar, Dairece; ” Bilindiği üzere, muris muvazaasına dayalı davalarda davayı açan mirasçı muvazaalı işlemin tarafı olmayıp, davalı ile miras bırakan arasındaki hukuki ilişki bakımından üçüncü kişi konumunda ve kendisine yönelik haksız eylem niteliğindeki muvazaalı işlem ile zarara uğratılan durumundadır. Yukarıda açıklanan ilkeler karşısında, davanın taşınmazın aynından ya da miras hakkından kaynaklanmadığı ve somut olayda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. maddesindeki genel yetki kuralı ile haksız eylemden kaynaklanan davalarla ilgili 16. maddesindeki yetki kurallarının geçerli olacağı sonucuna varılmaktadır. Hâl böyle olunca, işin esasının incelenmesi yerine yetkisizlik kararı verilmesi isabetsizdir. ‘’ gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde iddianın kanıtlanamadığı, davacının mirasbırakanının miras payına karşılık bedel aldığı, temlikte mal kaçırma amacı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1933 doğumlu …’ın 18.11.2011 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacı torunu … ( 12.11.1991 tarihinde ölen oğlu Selçuk’un çocuğu ) ile davalı oğlu …’ı bıraktığı, diğer davalı 16.04.1991 doğumlu …’ın ( …’ın kızı ) mirasbırakanın torunu olduğu, mirasbırakana vekaleten davalı …‘un dava konusu 9 no’lu bağımsız bölümü 18.12.2009 tarih ve 33372 yevmiye no’lu işlemle davalı …’ya 40.000,00 TL üzerinden satış suretiyle temlik ettiği, davalı …’ya vekaleten annesi …’in de çekişmeli taşınmazı 28.12.2010 tarihinde üçüncü kişiye satış yoluyla devrettiği kayden sabittir.

Hemen belirtilmelidir ki, tapu iptal ve tescil istemli davalar tapu kayıt malik ya da maliklerine karşı açılır. Eldeki dava, muris muvazaasına dayalı açılmış olup, ikinci temlik nedeniyle taşınmazın aynı, bedele dönüşmüştür. Taşınmazı vekaleten devreden …’a yönelik vekalet ilişkisinden kaynaklanan bir istek bulunmamaktadır. O halde, davalı … yönünden pasif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmesi, bu gerekçe ve sonucu itibariyle doğrudur.

Diğer davalı … yönünden yapılan incelemede;

Davalılar vekili, davacının babası Selçuk’un çekişmeli taşınmaz arsa iken yapılan inşaat sonrasında miras payını müteahhitten bedel yoluyla aldığını, 9 no’lu bağımsız bölümde hakkı kalmadığını, mirasbırakanın da bu nedenle devri gerçekleştirdiğini savunmuş ise de; 6100 sayılı HMK’nin 190/1. maddesinde; ‘’ İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. ‘’ düzenlemesine yer verilmiş olup, davalı tarafın davacının mirasbırakanı Selçuk’a 15 milyon eski Türk Lirası ödendiğini kanıtladığı söylenemez. Dosya içerisinde anılan bedelin ödendiğini gösterir herhangi bir kayıt bulunmamaktadır.

Öte yandan, davalı tanıkları genel olarak davalı …’un annesi …’ya baktığını ve her türlü ihtiyacı ile ilgilendiğini beyan etmişlerdir. Ne var ki, davalı tarafça bakım savunmasında bulunulmadığı gibi, bulunulsa dahi mirasbırakana davalı …’un baktığı, çekişmeli taşınmazı 18 yaşında iken temlik alan diğer davalı …’nun bakım yönünden bir katkısının olmadığı görülmüştür.

Davalıların savunması dikkate alındığında çekişmeli temlik sırasında bir bedel ödenmediği sabittir. Dinlenen tanık beyanları uyarınca, mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacı olmadığı, emekli maaşı aldığı, geçimini sağladığı, mirasbırakanın oğlu …’un kendisi ile ilgilenmesi nedeniyle diğer mirasçısı davacı …’dan oğlu …’u üstün tuttuğu, bu kapsamda çekişmeli taşınmazın davacıya kalmasını istemediği için temliki gerçekleştirdiği, temlikin mal kaçırma amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olduğu anlaşılmıştır.

Hal böyle olunca, davalı … yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek davanın tümden reddine karar verilmesi doğru değildir.

Davacı vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04/06/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

22

Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.